16 Nisan 2011 Cumartesi

Salinger

Arkadaşlar arasında gördüğüm tuhaf ötesi rüyalarla  meşhurum. Mesela sık sık babasız çocuk doğuruyor sonra da anneme  bırakıyorum bebeği. Hele tam kızımı/oğlumu kucağıma almışken ansızın aklıma gelen '' Ama bu bebeğin babası da kim?'' sorusu gerçekten beni öldürüyor. Nasıl yahu? Daha dün gece bu rüyalardan bir tane  daha gördüm. Hayır doğurduğum çocuklar da güzel oluyor; ama ben gözümü kırpmadan bırakıyorum anama. Neyse...

 Asıl bundan birkaç ay önce bir rüya gördüm. Buraya yazıyorum ki ilerde unutmayayım. Bir arkadaşımla Amerika'ya Salinger müzesine gitmişiz. Müze Amerika'da bir çiftliğin içinde ve her yerde saman balyaları var. Bu arada rüyamın rengi de sarı.( Rüyanın rengi olur mu diye sormasın hiç kimse ). Arkadaşım da Salinger'la alakası olmayan bir insan. Birden bire kendimizi müzenin kafesinde buluyoruz (rüya işte)  ve Salinger'ın eserlerine bakmak yerine kek pasta derdine düşüyor, elimizdeki son paralarımızı da birleştirip kahve alıyoruz. Salinger müzesindeki hiçbir şeyi göremedim diye kendimi yiyorken arkadaşım '' Gül yaa,  müzedeki tek eser buymuş'' diye bana yukarıda gördüğünüz fotoğrafı gösteriyor. Sonra sanki geldiğimden beri gözüm kek pastadan başka bir şey görmüş gibi büyük bir yüzsüzlükle, şikayet etmeye başlıyorum. Bir yandan da uzun uzun Salinger fotoğrafına bakmayı ihmal etmiyorum, o kadar gelmişim mantığıyla zaar . İçimdeki Salinger sevgisine ayıp olmasın diye de olabilir. Rüyanın bu kısmında uyanmış olabilirim çünkü en son hatırladığım şey o uzun bakışım.
Şimdi Salinger'ın mektuplarını, günlüklerini yayınlasalar utanmadan alıp okuyacaklar arasında ben de olurum. Bir yandan   'Acaba okunmasını istemese yok eder miydi?' gibi bir teselli içindeyim.  Yoksa yıllarca okurundan uzak kalmayı tercih etmiş bir insanın hayatına üşüşmek vallahi gücüme gidiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder