23 Şubat 2012 Perşembe

 Uzun zamandır yazamadım. Elim geldi gitti. Hatta dedim ki kendi kendime ''Madem yazamıyorum, günün önemli olaylarını ara ara not ediyim''. Mesela şu yüz nakli olayı bana tarif edilemez geliyor. Doktorun kendisine ayrı hayranım da, ameliyat edilen adamın tevekkülüne, olgun duruşuna ne demeli? Beden yaşı ondokuz, yüzündeki ifade kırklarına merdiven dayamış bir adamın duruşu. Orda önemli şeyler oluyor ama bu hadise hakkında yazacak kadar çok şey birikmedi henüz içimde. Şimdilik sadece notunu alıyorum.

 Yanlış hatırlamıyorsan Ordu'da böyle yaşadığı her günün hava durumunu not alan bir adam vardı. Şimdi bu  adama , sen bu hava durumlarını not mu alacaksın dedi. Sanmam. Bazı şeyler doğuştan geliyor insanın üstüne. Sanırım sonradan meteroloji el koymuştu bu adamcağızın defterlerine.


Neyse, bunu anlatmak için basmadım yeni kayıt bağlantısına. Esasen hicap duyduğum bir olayı anlatmak istemiştim. Bir ya da iki hafta önce arkadaşlarla konuşurken Kerim bana ''Hiç aşık oldun mu?'' diye sordu. İşte ne olduysa o dakikada oldu. Bunun cevabını vermeye çalışırken duyduğum hicap, gazetede bir insanlık suçunu okurken hissettiklerimle aynıydı. Kendi içimde o esnada şu soruları cevaplamaya çalışıyordum. Evet, o sırada heyecan duymuştum, aşık olmuştum; ancak şimdi o durumu ve o adamı değerlendirdiğim zaman, elbette ki şu anki duygularımla, kendimi Miloseveç gibi birini sevmiş hissediyordum. İçte içe kendi kendimi dövüyor, aramızda geçen hiçbir güzel şeyi anımsayamıyordum. Ah tabii bir de gözyaşlarını hatırlayınca, kafamdaki adamın görüntüsü dili dışarda bana bakan bir aptalın resmine benziyordu.

 Özetlemem gerekirse, içimde tüm duygularım bitip karşımdaki adamı sisi kalkmış bir ada gibi çıplak gözle görmeye başlayınca içimdeki tek duygu duymuş olduğum hicap oluyor