21 Nisan 2014 Pazartesi

Geçenlerde kendimce yarattığım bir projeye tam başlayacakken şu haber kulağıma çalındı; Babası İstanbul'da kağıt toplayıcılığıyla para kazanan küçük Yusuf ve ailesi Aksaray'da yaşarken çıkan bir yangında can verdi. Yusuf  altı aylık bu arada . Dondum kaldım. Elim hiçbir şeye gitmedi. O esnada birçok insan gibi ben de yaşamanın ne boş olduğu gibi düşüncelere kaptırdım. Bir yandan da  hislerimin o noktada üzerine  gitmek o kadar anlamsız geldi ki. . Daha doğrusu, ne kadar üzgün olduğumu anlatmak , ağdalamak çok kibirlice geliyor böyle haberler karşısında. Kendi cam köşkümden konuşuyormuşum gibi.

 Aslında uzun zamandır değiştiremeyeceğim şeyler hakkında üzüntümü dile getirmeye utanıyorum, buna hakkım yokmuş gibi geliyor.  İlk öğretmenliğimi küçük bir köyde yaptım. Zor durumda olan öğrencilerime üzülürdüm ama yardım da ederdim. Pasif değildim. Şimdi kötü gördüğüm hiçbir şeyin elinden tutamıyorum. Geçen gazetede Afrika'dan gelen kadınlara uygulanan zulümleri okudum. Kadınlar Türkçe bilmedikleri için polisler tarafından bin bir tacize uğruyorlarmış. Onlara İstanbul'a gelmeleri için yardım edenlerin dolandırmaları sonucu para kaybediyorlar falan, yine uzun bir liste. Kadınlar diyor ki, Türkçe bilsek belki daha farklı olur. Öğrenebilirsek belki daha iyi işlerde çalışabilir, kendimizi ifade edebiliriz. Bunu okuyunca yine heyecanlandım, elimi uzatabilirim dedim; ama o kadar çok çalışıyorum ki kendime bile boş zaman ayıramıyorum.O nedenle facebook'ta da etrafın paylaştığı ah vah'lı çözümsüz elinden tutalamayan gönderilere(hepsine olmasa da) uzaktan bakıyorum.




17 Nisan 2014 Perşembe

Sabah akşam kafamda cümlelerimle dolaşıp buraya yazmamak büyük bir beceri sanırım. Ne zaman yazıcak olsam burayı ağlama duvarına çeviriyorum. Oysa ki arkadaşlarını güldürebileen de bir insanım, kendini methetmek gibi olmasın. En son bi Japona gönül verdiğimi burda yazmış mıydım acaba? Sanmıyorum. Kendisi bilse kalp krizi geçirir ölür diye tahmin ediyorum. Böyle alışılmadık ani Türk kıroluklarına alışık değildir bence. Ben de değilim aslında; ama ne bileyim hayatıma bir renk getirme, acaba o da bana bakıyor mu egzersizleri bazen insana iyi geliyor. Okuldan fena halde sıkıldığımı da belirterek ağlama duvarım formatıma geri dönmeden edemiycem. Okuldan, öğrencilerden ciddi ciddi nefret ediyorum. ''Şundaki göte bak, keşke böyle karım olsa''diyen 10 yaşındaki öğrenciler benimkiler. Bir noktada insan sınıfta volta atarken, benim burda işim ne, şu saatten sonra ne yapabilirim kafalarına girmiyor değil. Bu yaştan sonra cidden ne yapabilirim? Mesela fena halde öğrenciliğime geri dönesim var; ancak devlet üniversitesinde yüksek lisans kazanıcak çalışkanlık ben de yok. Özel üniversitelere de o parayı bayılmam imkansız. Neyse, planladığım gibi yazamadığım blog yazım şimdi şuracıkta kalsın. Devam edicem,söz!