27 Mayıs 2017 Cumartesi

Nasıl evde kaldım?

Eskiden trt'de aynı isimli bir dizi oynardı. Başrollerinde de Lale Mansur vardı. Bayılırdım. Geçen internette görünce eski bölümlerini seyre daldım. Sonra buraya ne yazatyım diye düşünürken neden evde kalma hikayemi yazmıyorum ki dedim? Sonra bunu tam olarak nasıl anlatacağımı bilemediğimden evde kaldığım gün yüzüne çıkınca eş dost tarafından ısrarla görüştürüldüğüm insanları yazarsam belki ben de biraz bu saçmalıkların üzerimde yarattığı etkiden kurtulurum dedim.

Yaşım 37 olduğuna göre tahmin edersiniz ki bu yaşa kadar birçok insanla görüşme ihtimali vuku bulmuştur. Kimisine tamam dedim, kimisinden koşa koşa kaçtım. Evet deme kriterlerim mesleğine yaşına başına göre değildi. Tamamen o anki durumuma göre. Geçen kuzenim bana janjanlı bir fotoğrafını yolla deyince de artık bu işlerden tamamen sıkıldığımı ve kesinlikle seçiçi durumunda bile olamayacağımı anladım. Fotoğraf benimle buluşması planlana zat'a gönderilicek ve eğer beğenirse benle görüştürülecekti. Tam bir kafa bozulması yaşadım ve kibar bir dille kuzenime bu işleri bıraktığımı dile getirdim. Tam da kibar değil ama isyankar bir şekilde de olabilir. Şimdi karışık anlatıcam. Benim en favori hikaye olan kekeleyen adamla başlayabilirim.

30 yaşlarındayım o sıralar. Çok ileri düzeyde de bir Norveçli'den hoşlanıyorum. Aslında adamın tipinde birşey yok. Görseniz çoğu arkadaşımın dediği gibi bu düşük omuzluyu nerden buldun diyebilirsiniz? Ama kibar,anlayışlı,ortamlarda millete hava basıcam diye senin üstüne çıkmıyan, içki içmedin diye seni tutucu sınıfına sokmayan  biriydi. İşte çok temel değerleri özellikleri olan bi insan. Üstüne bir de komik falan olunca. Gelgör ki olacak iş değildi. Nişanlıydı ve sonradan öğrendiğime  göre kendisine ne kadar yanık olduğumu anlattığım Amerikalı şırfıntı da ondan hoşlanıyordu ve kimbilir benim hikayeleri adama nasıl yumurtluyordu. Tam bu sırada kuzenimden bir telefon aldım. Onun babadan kuzeninin kuzeni olan Amerika'da yaşayan Boğaziçinde iki bölüm bitirmiş kuzeninden bahsetti. Ben Amerika'da asla yaşamam dedim. O da zaten Türkiye'ye dönecekti... Neyse, kuzenim deli misin Amerika'ya gidersin dedi. İşte benim kuzenin beni ne kadar tanıdığı ortadaydı. Yalnız dedi çok küçük bir şey var. Konuşurken arada takılıyor. Olabilir dedim. Takılıyo diye buluşmayacak mıydım? Güldüm...

Buluşma günü iki dirhem bir çekirdek gittim. Kadıköy'de Baylan'da buluştuk. Neyse kapıda karşılaşıp içeri girince takılmak ne kelime adamın konuşamadığını farkettim. Şimdi kırk yaşında adam ve ben de kimsenin nefesini güzelliğimle kesecek bir kız değilim. Aşırı heyecanlandığını sanmıyorum ama bariz bir kekeleme ve bir cümleyi üç dakikada kurmayı başaramama gibi bir özelliği vardı. Kendime kuzenime ve karşıdaki adama kızma sarmalında gittim geldiöm. Bir yandan da aşırı ağlamak istiyordum. Kendimi şu şekilde kurban psikolojisine sokmadan da geri kalmadım. Sevdiğim bana yüz vermiyordu ve benim de şansıma düşen işte bu adamdı. Neyse ordan kalktık kitapçıya... Yardım etmek istiyorum, izin vermiyor. Herkese yetişmeye çalışan görevliyi yirmi dakika tutuyordu. Görüştükten sonra ben bir ağlama krizine girdim. Bi yandan ne yani adam takılıyor diye biriyle olmaya hakkı yok mu, ben bu kadar hain bir insan mıyım diyorum. Diğer yandan da ama insan açık olur söyler sarkacında gittim geldim.


Kuzenime söyledim çok bozuldu. O da bilmiyormuş bu derece konuşamadığını. Facebook'a eklemişti kabul ettim. Altı ay sonra bi baktım kucağında sarı bir çocuk. Çok şaşırdım. Açtım kuzenime telefonu. Meğerse beyefendinin Amerika'da sevgilisi varmış. Kızı terketmiş ve kendini o gazla Türkiye'ye atmış ve yine meğerse kız üç aylık gebeymiş o sırada. Bu da bebeği kabul edeceğini ama kızla kesinlikle evlenmeyeceğini kendisine beyan etmiş. Benle buluşırken zaten hlihazırda bebek bekliyormuş adam. Şaşırdım ama adam adına da sevindim ve bana biraz düzenbaz hissi verdiği için de dakikasında sildim facebookumdan. Sonra Norveçli evlendi falan bu arkadaş da arkada soru işaretleri bırakarak,nasıl İngilizce konuşup bir sevgili yapmıştı mesela- eş dost ortamına hikaye oldu.

9 Mayıs 2017 Salı

Madrid'den haber var

Aslında günlerdir aklımda ''mahalle karılığından sıyrılmanın yolları''üzerine bir yazı yazmak vardı. Mahalle karılığı, şunun gibi, daha bilinçli değilken ya da çocukken istenmeyen sevilmeyen bir davranış biçiminin üstüne oturması ; mesela çok meraklı olmak, bazen birden parlamak, herşeyi kişisel almak( özellikle de bu). Bu huylarımın  özellikle hiç mahalle karılığı özelliği göstermeyen insanların yanında daha bir farkına varır ve de utanırım. Ama bunun hakkında yazmayacağım...

 2010 yılında ilk öğrencim olarak Madridli bir kıza ders vermeye başlamıştım. Beni sevgilisiyle craiglist'te bulmuşlardı. Ümraniye'nin bir köşeciğinde oturduklarını ve Cris'in en kısa zamanda Türkçe öğrenmesi gerektiğini söylediler. Cris'i nasıl tarif edeyim bilemiyorum. Uzun boylu, bu arada annesi eski manken,son derece gösterişli çok güzel cana yakın bir kız. Tamam dedim. Cris'in sevgilisi dışarıda buluşmaya  müsaade etmediği için evlerine gitmem gerekiyordu. Ona da tamam dedim. Bir ara sevgilisi kahve almaya gittiğinde kırık Türkçesiyle, ben sana anlatıcam herşeyi tamam mı,biz iyi insanlarız evde birşey yapmayız dedi. Dakikalarca güldüğümü hatırlıyorum.

Cris sonra hikayesini anlatmaya başladı. Çok kıskanç bir babası olduğundan ve bu nedenle anne babasının ayrıldığından bahsetti daha o çocukken. Babası yıllarca annesi geri döner diye beklemiş, ama umduğunu bulamayınca yeni bir kadın bulmakta da gecikmemiş. Bütün bunlardan çok bıkmıştım dedi Cris. On sekiz yaşım bittiği gün İngiltere'ye gitmeye karar verdim dedi. Hatta annem babam biraz sevinmiş gibi gelmişti o zamanlar,diye ekledi. Londra'ya varır varmaz tabii ki kaldığı öğrenci hostelında genç bir Türk delikanlıyla karşılaşmış. İlk başta oğlana pas vermezken sonraları gördüğü ilgiye kayıtsız kalamamış. Ailemi unuttum, İspanya'yı unuttum varsa yoksa oydu dedi. Yirmi yaşına kadar Türk oğlanla yaşamış Evlenme planları, hatta Cris yavaştan Türkçe öğrenmeye başlamış. Ha şunu da ekleyeyim; domuz eti yememeye, şarap içmemeye ve dinini de bir kenara bırakmaya çoktan razı; öyle körkütük. Oğlanın okulu bitmiş ve demiş ki Cris, seni şu şu tarihlerde bekliyorum İstanbul'dan alıcam. Cris uçağa bindi binecek ve çat bir telefon  Türk'ten, gelme sakın ben evleniyorum diye uyarmış. Buraya gelip de vakit kaybetme seni havaalanından almayacağım demiş.. Cris de uçağa binmiş ama bu kadar da olmaz diyerek şaşkınlıkla ama bi yandan da umutla. Tabii ne alan ne soran...İstanbul'a ilk defa gelmiş bir kız çok kararlı kesinlikle kalacak ve kafasında sevgilisiyle kesinlikle barışmak var.

Craiglist'te  de işte Ümraniye'deki bu ücra evi bulmuş. Mekan bilmiyordum ve evin içi pırıl pırıldı dedi. Kaldığı otelden de almaya gelen de şimdiki sevgilisi. Kızı görüyor ilk görüşte aşk kendi deyimiyle. Cris değil diğer Türk çocuk aşık o zaman. Ama Cris o kadar depresyondaki odasından günlerce çıkmıyormuş. Sonra dedi baktım olmuyor ve çok kötüyüm kendimi Ahmet'e bıraktım. Ben ilişkinin öyle bir noktasına denk geldim ki oğlan hafiften Cris'i tırtıklamaya başlamıştı. Yukarıda bahsettim mi bilmiyorum inanılmaz varlıklıydı Cris'in ailesi. Cris günlerce ders parasını veremiyordu,utanıyordu ve kendisinin de artık kirayı ve alışverişi tek başına yaptığını ağzından kaçırdı. Olay yine tersine dönmüştü. Ve tüm gün evde hapisti. Son derece kıskanç bir sevgili ile. Anne babası işte o anda Cris'le ilgilenmeye başladılar;sevgiyle ve büyük ihtimalle korkuyla. Annesi babasıyla konuşmaya başladı Cris. Ben de şu andaki kafamla asla yapmayacağım konuşmalar yapmaya başladım kızla. Sevgilisi bilse öldürürdü herhalde. Git Cris, burda durma diye diye. Bir gün zırıl zırıl telefonum çaldı. Gül ben Madrid'e gidiyorum ve ama gelicem tamam mı canım benim diyerekten. Gitti. Cris'ten tam yedi sene hiç haber almadım. İki gün evvele kadar. Onu da yazıcam ama sıkıldım yazmaktan şimdilik. Okumadan post ediyorum bunu