Aslında bu yazı için şu başlığı atmak isteyebilirdim; ''Türkiye iyi Norveç pekiyi'' ya da ''Norveç 1 Türkiye -1''. Yani demem şu ki ucuz ve kalemini klişeye alıştırmış reklam yazarları gibi bunu sonu gelmez bir çıkmaza da bağlayabilirdim. Bu sayede kendimi de süper akıllı falan sanabilirdim. Neyse ben öğretmenim ve bu yazımda da didaktik bir takım bilgilere yer vereceğim.
İşin açıkçası bu seneye kadar bana ''Norveç ,sarı sarı erkekler ,yani blondiler , bildin mi?'' desen, şöyle yüzümü çevirip de bakmazdım. Ne bileyim? Her Türk vaatandaşı gibi ben de; ''Memleketim iyidir. . Orada intihar oranı çok yüksek imiş, ayrıca insanlar kardan soğuktan yağmurdan gün yüzü görmüyormuş'' diyebiilir bol keseden atabilirdim. Şükür ki fikrimi soran olmamış da kendimi sonu gelmez yanlış açıklamalardan birine daha sokmayıvermişim.
Bu arada niyeyse bir saattir konuya da giriş yapamıyor, Norveç'i sanki yeterince goygoylayamıyormuşum gibi hissediyorum. Neyse yaklaş biraz daha goygoyun hası burada.
Birinci bölüm. Bir Norveçli ile ne zaman tanıştım?
Geçen yaz Ellyn'nin veda partisinde çılgın komşu Cehdi ortalığa sıçıp batırınca onu alıp evine götürmek bir Türk iki Amerikalı ve bir Norveçli'ye düştü. İşte tüm bu operasyon boyunca bizim Norveçli'nin Cehdi'yi eve götürmek için canla başla çalışması, Cehdi'nin her türlü küfür ve dayağına katlanıp, tüm bu olayların üstünden güleryüzüyle gelmesi dikkatimden kaçmadı. Bu sene de bu arkadaşımızı daha iyi tanıyıp hikayelerini dinledikçe şu Norveç olayına biraz daha soyunmaya giriştim.
Geçen hafta sonu memlekete birkaç Norveçli'nin daha geleceğini duyunca fırsat bu fırsat deyip hemen bir yemek ayarladık. Kimle ayarlardınız diye sormayın, isim vermek istemiyorum. Blondilerle Çiya'da güzel bir yemek yemeye koyulduk. Ağır Norveç aksanlı İngilizce ve sıcak olmaya çalışan soğuk Norveç şaka komikliğine rağmen güzeldi. Şu yaşıma kadar bir garsondan başka kimse suyum bitince doldurmadığı,sandalyemi çekmediği ve daha da acısı bir Türk evladı hesabımı ödemediği için kol kadar gelen hesaba bu iki blondinin elimizi bile sürdürmemesi, suyum bittikçe hiç farkettirmeden tazelemesi hoşuma gitti. Sorabilirsin tabii kron kaç lira Türk lirası kaç lira ama neler gördük bir anlatsam Bağdat'a yol olucak cinsinden. Uzun tatlı muhabbetimiz sonucunda Kadıköy'de bir başka mekana gittik. Blondiler bu sefer de içeceklerimizi ısmarladı. Türkiye'den konuştuk kibarca, Avrupa Birliği'nden. Yani sevgili bacılarım ben Norveçli de cool olucam diye kasan, sürekli i-phonuyla oynayıp fotoğraf çekme tribine giren bir hareket sezmedim. Gecenin sonunda da ''Bence arkadaşınıza Türk filmi alabilirsiniz'' önerimle de gece bitene kadar goygoyun hasına tutuldum. Uzun zamandır böyle iyi ve kendim gibi hissettiğim bir gece geçirmemiştim.
Ha Norveçli'den aldım mı elektriği almadım ama Norveç Kültür Edebiyatını gündemime alıp yeşil bir ışık yaktım. Geceyi de afedersiniz ama ayı gibi bir espriyle sonlandırdım. Hiç gülmediler. Ben ise yaptığım espriye eve gidene kadar ağız dolusu güldüm.
Kompozisyonumu bu yazıda bana ilham veren arkadaşımın sözüyle bitiriyorum; 'Norveç is a small place''. Öyle işte kulaklara küpe, hadi bakalım!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder