25 Aralık 2019 Çarşamba

Nüktedanlık

2019 yılında en severek okuduğum kitap Orhan Pamuk'un Kafamda tuhaflık kitabı oldu. Kitabı 2015 yılında almıştım. Üstelik imzalatmıştım da. İstiklal caddesinde arkadaşım benden önce gitmiş, sıraya girmişti. Ben de utanmadan kaynak yapmıştım.Aslında imza almak pek de umurumda değildi ama içeri girince heyecanlandım, Orhan Pamuk'u canlı görmek tatlı bir his verdi. Yazar imza gününe beklenenden 45 dakika erken geldi. İçimden bir ses o saati bile zor etmiştir diyor şimdi. Geldiğinde çok stresliydi. Her şeyi kontrol etmeye çalışıyor, korumalarına ''Okurlarımla arama girmeyin, ben şöyle bir göz göze gelmek istiyorum'' diyordu. Zaman zaman büyük ihtimalle o kadar kalabalığı yönetemeyeceğini de elbette anlayınca bazı kurallarını ihlal eden okurları  azarladı; ama yine de beş kitap imzalatmaya çalışanları da kırmadı. Şimdi neden böyle oldu diyemem, Orhan Pamuk'a zaman zaman takındığı o sinirli halinden dolayı da laf söyleyemem. Benim için koskoca yazarın da ötesinde duygudaşım karakter yaratıyor adam. İçim dolu dolu okuyor, işte ben biraz da buyum aynı bu karakter gibi bir parça bunları da yaşadığım için de diyorum.Kafamda tuhaflık var'daki Mevlut'u yazar gibi ben de çok sevdim-bir söyleşisinde en sevdiği karakter olduğunu söylüyor- ve kendimden çok şey buldum. İşte ben bir Pamuk olmadığım için bunu kafamdaki beş kelimeyle de anlatamıyorum. Aslında bu yazıyı kendime şunu hatırlatmak için de yazıyorum. Orhan Pamuk, Ian Mcewan, Salinger'ı ,Phoebe Wallerbridge'i neden seviyorum?. Az evvel bir arkadaşımla konuşurken düşündüm. Hepsi de çok kederli şeyler anlatıyorlar ama bunu yaparken öyle ince bir nüktedanlıkları var ki kendini tamamen de o kasvete de bırakamıyorsun. Yani o artık kasvetli dertli bir eser değil hayatın tam da kendisi oluyor. Bir sonraki yazımda keşke üşenmesem de bu meseleyi daha detaylı yazabilsem.

15 Aralık 2019 Pazar

Old'a old diyememek

İpe sapa gelmez şeyleri yazmayı seviyorum buraya. Kafam da öyle çünkü. İşe yaramayan beni saatlerce düşündüren bin tane konu, burada bile yazmaya utandığı dünya kadar çıkarım var. Bir İngiliz kadın birine mature demedim de old dedim diye burnundan soludu. Buna harcanan enerjiye acıdım. Bak dedim cross cultural deniyor. Old'un senin kültürünle benim kültürümde yarattığı etki aynı değil. Biz bunu kabalıktan söylemiyoruz. Old'u old'a söylemeyeceksem kime söyleyeceğim. Kör'e kör, cüceye cüce diyememek gibi.  Cüce'ye küçük insan diyeceksek cüce'yi kim için kullanacağız. Afedersin cüce, afedersin old mu diyeceğiz.İşte böyle kafa karışılıkları.

5 Aralık 2019 Perşembe

Gizlilik

Bundan on yıl önce özel hayatın gizliliği diye bir şey bilmezdim. Birazdan anlatacağım olaylardan ne kadar da bilmez olduğum anlaşılacak. Allah'tan İskoçyalı bir ablamız vardı da tek bir sözüyle çaktı kafamıza bu kavramı.

Yaklaşık 10 sene önce yabancılara Türkçe öğretmeye başladım. İlk öğrencilerimden biri de Türkçeyi sular seller gibi öğrenen doğu ülkelerinden genç bir mühendisti. Çok akıllıydı. Tüm gün inanılmaz bir tempoda çalışıp akşamları kulüplere gitmeye doyamazdı. Gay olduğunu söyledi. Ülkesinde çok zorlandığından bahsediyordu. Laf arasında hoş erkeklerden bahsediyor ve akşam dans ettiğini söylüyordu. Yine aynı zamanlarda bir Avrupa ülkesinden çok hoş otuzlarının başında bir genç kadına ders vermeye başladım. Kız internetten zor bela bir iş bulmuştu, parasını alamıyordu ve sevgilisyle yaşıyordu. Sevgilisi de yatılı okullarda okumuş yarı Türk yarı İngiliz çok ünlü bir firmada çalışan beyaz yakalıydı. Adam neredeyse 150 kiloydu. Bana göre aşırı sevimsiz, her an iddialaşmaya hazır, kızı zaman zaman yanımda azarlayan bir insandı. İlginç bir ismi vardı. Diyelim adı San Sebastian  olsun.
Gay öğrencimle bir gün ders yaparken bir cümle kurmasını söyledim. Cümlenin öznesi olarak San Sebastian'ı kullandı. Şaşırdım. Dedim ki bunu nereden buldun Allahaşkına. Ben de tanıyorum bir San Sebastian. Bir öğrencimin erkek arkadaşı. Öğrencim şaşırdı, bozuldu, daha ortada bir şey yok. Dedi ki fotoğraf göstersem tanır msın? E dedim tanırım. Fotoğraf gösterdi. San Sebastian ve öğrencim yan yana romantik bir poz vermişlerdi. Evet o dedim ama ben de bozuldum. Sonra dersten çıktıktan sonra Naber San Sebastian, kız arkadaşın nasıl? diyerek  adama telefon açtı ve ortaya kor bir ateş attı . O gün sessizce ayrıldık. Belki bir üç ders daha yaptık, dersi bıraktı. San sebastian'ın kız arkadaşına ise bir daha ulaşamadım. Çok tuhaf bir andı. Tüm bunları bilinçli olarak yapmadım ama ortada gizli hayatın gizliliği diye bir şey de bırakmadım. İskoçyalı abla çıktı ve dedi ki ''Hayatta her şeyin de ortaya çıkması gerekmiyor'' Evet dedim ama çok geçti ve tuhaftı. Aslında bir anda ortaya kor ateş gibi düşen belki de bendim.

O zamandan sonra bunun üzerine çok düşündüm. Evet meraklı biriyim ama profesyonel ilişkilerimde bir set çekmeye başladım. Özel sorular sormak yok, asla karşındakinin hayatıylailgili yorum yapmak yok.

4 Aralık 2019 Çarşamba

Acaba yılın en son gününe kadar her gün bir yazı yazabilir miyim? Pek sanmıyorum. Evet bu blog dolsun istiyorum. Çünkü yıllar evvel aldığım notları okuduğumda mutlu oluyorum. Hiç değişmem sandığım ben'in o zaman nasıl olduğunu bana üstelik kendi devrik ve zayıf vokabülerimle bana anlatıyor. Öte yandan yazmakla ilgili hiçbir sözümü de tutmadım şu zamana kadar. Neyse, bugün neler oldu? onu yazayım.

1- Okula gittim geldim:) Çok heyecanlı

2- Okuldan arkadaşımla dışarıda yemek yedik ve Arnavutların parayı pulu ama gösterişi ne çok sevdiklerini anlattı. Kendi yarı arnavut olduğu için onu pek de Arnavut'tan saymadıklarını, bir Arnavut'un cebinde parası olmasa da borç harç kollarına biledik aldığını söyledi. Ye kürküm ye'nin en rağbet gördüğü şu dönemde Anavutlar olaya erken uyanmış biraz abartılı olarak.

3-Bugün Pisa Sonuçlarının  Student wellbeing and growth mindset sonuçlarını inceledim. Elbette orada da  çocukların ne kadar mutsuz oldukları sonucu çıkıyor. Ancak özellikle şu madde epeyce kalbimi kırdı. Madde şu ; başarısız olduğumda insanların ne düşündüklerini çok önemsiyorum.  Oecd ülkelerine göre oran çok yüksek. Bu hep böyle değil miydi? Belki benim terapideki en önemli meselem de bu. Değişen hiçbir şey yok.