1 Aralık 2020 Salı

 Hasta ve ölü sayısı arttıkça dışarı çıkmayı bıraktım. Özellikle yoğun bakım yataklarının azalması ben de büyük bir kaygıya neden oldu. Belki benim gibi her şeyi kontrol etmeye çalışan kontrol freakler için kendilerini düzeltmesi için bir fırsat bile olabilir bu dönem. Kontrol edemezsin! Geçmek bilmeyen geniz akıntım için KBB doktoru bir de endoskopi yaptır demişti yazın. Akıntı azıtınca güvendiğim bir Gastroenterolog’da soluğu aldım. Doktor dedi ki bence tamamen psikolojik ama size bırakıyorum. Covid 19’un riskleri bile gözüme gözükmeden tamam dedim. Bir gün sonra yanıma kimseyi almadan gittim. Hemşireler hazırladı falan derken çıktım, midemde hiçbir problem olmadığı iyice belli oldu.Bu arada çıktıktan sonra  uyuşturmak için verdikleri ilaçtan mıdır nedir sanki her hücremden mutluluk akıyordu:) Doktor geldi ve şu fenomen cümleyi kurdu; ‘Allta bir şey yok, yukarıyı halletmen lazım’’ O anda büyük bir ciddiyetle doktoru dinledim ama sonra alt derken? Yukarısı memelerim olabilir mi? Bu çok faydalı bilgileri yanıma alıp merakla benden haber bekleyen insanlara ‘Yukarıyı halletmem gerekiyormuş’’dedim. Arkadaşlar arasında yeni bir mavra nedeni çıktı, sevdik,güldük.



28 Kasım 2020 Cumartesi

Bir başkadır bu Kezbanlar

 Bambaşka bir şey üzerine yazacaktım aslında; Bir Başkadır dizisi üzerine. Toplu bir değerlendirme kendimce . Herkesin bir karakterin elinden tutup ilerlediğini görüyorum çünkü. Kimi yoksul başörtülü karakterle, kimi Peri ile. Yani çok genel yorumlar yapılsa da bir tarafla daha çok özdeşleştiriyor. İlginç ben de oturunca dizinin Issız Adamı hakkında yazmak istedim. Hangimiz düşmedik bu çukura bilmiyorum. Tamam belki dizideki gibi yüzümüze bakıp bu akşam kalıcak mısın demediler ama başka başka birbirinden vasat davranışlarla karşılaştık. Kadınların Türkiye’de cinsellik özgürlükleri bu Kezban adamların gözünde maalesef bedava seks anlamına geldi ama bu hizmeti vermeyene de Kezban kadın demeyi uygun gördüler. Seksi hizmet olarak görmek benim değil bu grubun hissiyatı. Ben paylaşmak olarak görürüm. Tabii kadın güzellemesi de yapamıycam. Bu tür insan hayatına girince de insanın durum kendini uzun bir terapiden geçirmesi gerekiyor. Dizideki adamın da annesiyle o leş ilişkisini görmek kalbimi yumuşatamadı. Sadece bir tiksinti yarattı. Ağladığı sahnede bile öyle bencil geldi ki...

26 Ekim 2020 Pazartesi

Tülay German

 Eskiden, özellikle ergenken, günün kirini pasını yazarak atardım üstümden. Yazdıkça harikalar yarattığıma da inanırdım. Yıllar sonra dönüp baktığımda özümün orada durduğunu ama sayfalarca aynı şeyi yazma kararlılığındana ya da obsesifliğinden   mi demelivim kurtulduğuma seviniyorum. Buraya gelip hep dersli şeyler yazıyorum. Özüm bu, lisede de İngilizceden 100 aldığımda değil de atıyorum Cevriye arkamda konuştuğunda geli yazmışım. Bu uyduruk keder öldürür insanı saçmalığından.



Arkadaşım okuduğu kitapları takasa çıkarmış hangisini istediğimi sorduğunda kitapları tek tek elime alıp, bazılarının arkasını bile okumadan rastgele açıp bana göre olup olmadıklarına karar verdim. Zor olanları hızlıca elerken Ebru dedi ki 'Bu kitabı okumanı çok isterim' Kitap Tülay Germen'in otobiyografisi.Kitabın adı Düşmemiş bir uçağın otobiyografisi. Caz severim ama daha evvelden Tülay Germen dinlememiştim. Facebook'u aktif kullanırken fan grubunu görmüş, kim olduğunu merak etmiş ama çok da üstüne düşmemiştim. Tülay Germen şahane bir insan. Daha doğrusu benim hayatta olmak istediğim bir tür; cesur çok cesur. Cumhuriyet döneminin varlıklı sayılabilecek ailelerinden birinin kızı. Çok iyi bir eğitim alıyor. Bir noktada bu eğitimi annesi gibi eğitimli ev kadını olarak yetiştirilmek üzere aldığını farkettiğinde en büyük tutkusu müziğin peşinden tüm engellere rağmen koşuyor. O dönem bir genç kadın evliliğe karşı, toplumun tüm kurallarına karşı cesurca duruyor. Ne zor! O dönemin iyi ailelerinden birinin oğlu olan oyun yazarı Erdem Buri ile tanışıyorlar ve Paris2e gidiyorlar. Bu arada Erdem Buri Hamdullah Suphi ve Suat Derviş'in yeğeni. Hatta kitapta en sevdiğim bilgi Moda'daki evinde - zamanın entelijans ortamlarının aktığı evi, Yaşar Kemaller, Aziz Nesinler, kimi ararsan- Paul Desmond'a 5/4 ritmini öğretiyor ve ünlü Take five bunun üzerine çıkıyor.


Gencecik Tülay, solcu lafı gediğine koyan genç kadın Erdem Buri'yle izahı zor şahane bir aşk yaşıyorlar. Erdem, Erdem'in evi dosstları Tülay'ın üniversitesi oluyor. Tembellik ettim hala son 20 sayfayı okuyamadım. Son bölümünü okuyamadım.Benim gibi oto biyografi sevenler kanar gibi okur diye düşünüyorum.Öneririm.

25 Eylül 2020 Cuma

 Öldürülen her bir kadın için çok üzülüyorum. Ölümle yüz yüze kaldıkları, kurtulmalarının imkansız olduğunu hissettikleri o an yaşadıkları korkuyu hayal edemiyorum ama bir kadın olarak da tüm bunları yaşama ihtimalimin bu ülkede çok yüksek olduğunu biliyorum. Geçen tramvayda geldi başıma. Yanıma bir adam oturunca kalktım, sosyal mesafe nedeniyle.  Kitabımı okuyordum zaten, ayakta devam ettim.Adam meğer Üsküdar durağına kadar bana küfür etmiş, metronun sesinden duymamışım. Nasıl kalkarmışım, neden rahatsız olmuşum? En son bir yer boşalınca ben adamın göz hizasından uzaklaştım. O da geçti karşımdaki boş yere oturdu ve dik dik bakmaya başladı. Allah biliyor ya ilk o zaman farkettim. Son durakta inecekken hala bana ters ters bakıyor ''Hayırdır, niye bakıyorsunuz dedim ,küfretti.Bana doğru yöneldi vurmak için, araya insanlar girdi. Avazım çıktığı kadar bağırdım, polis,polis çağırıyorum diye. Koşarak kaçtı. Nooldu? Polis mi geldi? hayır Özel güvenlik mi? hayır. Sinirimi alamadım, bağırdım arkasından hayvanoğlu hayvan diye. Başta adamlar olmak üzere bana gülerek baktılar. İçim ezildi. Kendim için, tüm kadınlar için. Adamın bana vurmaya yeltendiği an fiziksel güçsüzlüğümün o kadar farkındaydım ki... Bu çaresizlik, bu çaresizliğimin adamda yaratıığı azgınlık sinirlerimi bozdum. Birkaç kişiye anlattım, kime anlattıysam şaşırmadı, anlattıkça hırsım arttı.Elde ne var? hiç

24 Eylül 2020 Perşembe

İnstagram 1.gün

 Son günlerde yoğun instagram kullanımım, üstüne üstlük saatlerce bilgisayar başında ders vermenin bende dikkat dağınıklığına yol açtığını, sabırsızlaştırdığını görüyorum. Ayrıca o mecralar da gazımı epey aldığı için ne kitap okuyorum, ne yazı yazabiliyorum. Aptal kutusu televizyon için değil instagram için kullanılması asıl. Burayı da belki bu bahaneyle daha sık kullanmış olurum.

23 Eylül 2020 Çarşamba

Beden kayıt tutar

 Okullar başlayalı epey oldu. Online eğitimde günde yedi ders alıyor öğrenciler.  Dersler otuz dakika teneffüsler on dakika. Geçen döneme göre eba2da bir takım iyileştirmeler yapılmış. Sistem nadiren atıyor, ders süreleri azalmış. Geçen dönem çok hasta olduğum bir dönemde başlamıştı pandemi tatili ve o kadar düşüktü ki modum ve sağlığım sağlıklı bir ders işleyememiştim. Şükür şimdi daha iyiyim. Öğrencilerimi uzaktan daha çok seviyorum. Kesinlikle online eğitimde daha sabırlıyım. Geçen dönemin sonlarına doğru kendi iç sesimle öyle bir savaş halindeydim ki sınıfın içinde hem somut çocuk sesleri hem de sinsice benimkiler birbirine karışıyordu. Tabii benim sesim daha güçlüydü ne de olsa annemin, konu komşunun hatta toplumun sesiydi. Benim bunları anlamam terapiye gitmemle başladı. Daha sakin akıllılar bunları kitapları okuyarak da farkedebiliyor; ama benim özümde de hep bir onay alma ihtiyacı olduğu için bunu terapistsiz başaramazdım.


Memleketimden döndükten sonra kendimi İstanbul'da sokaklara vurdum, sosyalleştim, sevdiğim insanları gördüm. Online derslerim zaten yaz boyu bitmedi hala devam ediyor. Türkçeyi öğrenmeye çabalayan insanları gördükçe onlardan ilham alıyorum. Yabancı öğrencilerim bana çok gülüyorlar. Acaba aman neyse ne diye salıyor muyum acaba yanlarında? Bilemedim.Ne desem gülüyorlar.Öğretme şevkimi arttırıyor. Bunu keşfetmiş olmasınlar?

Çocuklarla olan derslerde sık sık diyorum ki çocuklar hata yapmadan öğrenilmez bunun kuralı budur. Bunu o kadar iyi bilmelerini, bana inanmalarını istiyorum ki. Öğretmenden onaylı hata yapma sertifikası veriyorum. Hata yaptıklarında kibarca düzeltmeye uğraşıyorum tabii her zaman bu sabırda da olmuyorum. Bin kere anlattığım şeyi yanlış yaptıklarında- öyle eski zamanlardaki gibi bağırmalar yok tabii ki-biraz asıyorum suratımı. 

Kötü bir öğretmen olduğuu düşünmüyorum. Dersimi ciddiye alırım arada komiklikler yapar, akıllarını almak için de bloggerları, futbolcuları, rapçileri takip ederim. Geçen dönem bir arkadaşım sınıfta saçma bir magazinsel konuda takılınca- galiba nadir yapılan bir spor adı idi- biri çıkıp hocam Gül hocaya soralım o böyle şeyleri çok iyi biliyor demiş. Böyle şeyler , ıvır zıvır ama gurur duydum.


Şu sıralar Beden Kayıt Tutar diye bir kitaba başladım ve sevdim. Kalınca ama akıcı; travmanın iyileşmesinde beyin, zihir ve bedenin öneminden bahsediyor...

Bitirince de buraya yazıcam. Yazmayı seviyor ama öyle üşeniyorum ki


Sağlıcaklar

16 Ağustos 2020 Pazar

Normal People

 buraya gelip sevdiğim mahsulleri toplayıp gidiyorum. son zamanlarda çok kayıplar duydum sanırım en çok etkileyini Pınar'ınki oldu. Bir arkadaşım vasıtasıyla tanıyordum. Yüz yüze hiç tanışmadım özenle yaptıklarını takip ediyordum. Çocuğum olmamasına rağmen uzun uzun yazdığı anne çocuk blogunda kendimden bir şeyler bulabiliyordum. Nelerle uğraşmış diyordum. Belki benim de sık sık burada yaptığım gibi tamamen kendine acımaktan uzak, ne yaptığını bilen ve gerçekten de mutlu olmayı tercih etmiş bir insan. Allah rahmet eylesin ve inşallah cennet bahçelerinde koşsun .Bana bile uzaktan hayrı dokunmuş bir insan. Belki çok sevimli bir konu değil ama yavaş yavaş kendi yaşıtım insanların da ölümlerini duymaya başladım. Annemle babama bakıyorum kendi yaşıtı insanlar ölünce üzülüp sonra vakurca kabul ediyorlar.Etmeseler ne olacak gerçi? ama ben çok uzun süre o ölen insanda kalabiliyorum. Neyse, aslında diyeceğim şu idi; yaşıma yakın insanların ölmesi hem beni biraz ürpertti, korktum ama yavaş yavaş da buna alışmaya(tam olarak olmasa da) ve farketmeden de olsa üzerime sinen ben ölümsüzüm illuzyonundan kurtulmaya başladım. Sorsanız böyle demem ama sanırım bir tarafım da ne bileyim hiç öleceğini sanmıyor.


Neyse, yine karamsar konulardan devam edelim:) Mayıs'ta kırk yaşıma girmek beni fena çarptı. 2020 ve 40 yaş. Bence resmen 40 yaş krizi yaşıyorum. Toplumun benden beklediği bir insanın yerine getirmesi gereken çoğu şeyi yerine getirmedim; evim arabam yok, kocam yok, çocuğum yok. Eminim çocuk harika bir şey ama ben hiç isteyemedim, belli ki bana ''şu adamı çok seviyorum, ne güzel çocuğumuz olur birlikte' dedirten bir insanla da tanışamadım. Arabayı hala lüks seviyorum ama bu gruptan bir seçim yaparsam bir evim olabilirdi ve çuvallamamış bir evliliğim. Görüyorum tatlı evlilikler var, Allah daha iyi etsin tüm bacılarımın da evliliğini. Kadın olmak kolay değil. Şimdi her şeye biraz da cesurca, aman bana da ne olursa olsun diyebiliyorsam tekliğimden. 

Bu sıra mücadele, seçimler , yaşlılık ve kırk yaşımı fazlasıyla düşünüyorum. Konu bunlar olunca da çok sevimli şeyler yazamıyorum.


Bana bu yaz şevk veren 1 2 şey oldu. 1.si Sally Rooney'in Normal People kitabı ve dizisi. Kitap okunacaksa İngilizce okunmalı. Bir de trt2 de yayınlanan sinema kuşağında summer 1993. Gerçek bir hikaye ve insanı klasik çarpan sonlar gibi değil orta çizgiden gelen gol gibi şaşırtıyor şişiriyor. Burayı okuyan da varsa umarım bu leş benzetmemin kusuruna bakmaz. Bazı şeyleri o kadar gediğine oturtmak istiyorum ama yapamıyorum ki. Şimdilik bu kadar. Sevgiyle öpüyorum blogumu.

28 Mart 2020 Cumartesi

Kor- ona

Evde olmaktan mutluyum. Çok yorulmuştum çalışmaktan, sesten gerilimden. Bana bu sessizlik, evde kalmak bedensel olarak iyi geldi. Henüz sıkılmadım.Neden sıkılayım ki? Evi seviyorum.Sıkılmak bana şımarıklık gibi geliyor.Hala bir sürü insan faturalarını ve kiralarını ödemek, yiyecek almak,çocuklarına bakmak için işe gidiyor.
 Bize dokunmadığı sürece sayı olarak görünen her ölüm yanıbaşımıza geldiğinde açı daralınca bakalım neler olacak. Çoğumuzun ev tatili, hiç de sıkılmadığım dediği şey bakalım neye dönüşecek. Herkes kendi o halini yaratırken, ben kıçımın üstünde oturup parayı dert etmezken ne kadar kolay her şey. Bunları bu sıralar çok düşünüyorum. Korona beraberinde neler yaptım, yapıyorum bunu sıralama tekniğiyle yapmak istiyorum.

1- Alışveriş yaptım.
2-Kolonya aldım.
3-Düzenli yemek pişirmeye başladım. Bunu pek de sevmediğimi farkettim. Benim için bir soru işaretiydi acaba her gün yemek yapmaya zamanım olsa hoşuma gider miydi diye.Cevap hayırmış.
4-Okumak istediğim kitapları seçtim
5-Okul veli grubuna ütye oldum. Okul ders idare öğrenci velli ayağını güçlendirmeye çalışıyorum. Her gün ödev, bir haber. Mutlaka bir gönderim oluyor. Çok yakında da öğrencilerle olan derslerimi zoom üzerinden bir rutine sokucam
6-Bol whatsapp , görüntülü konuşma, zaman zaman gazete haberlerine dadanıp öfkelere üzüntülere dalıyorum.
7-Çok çaresiz hissedip ağladığım da oluyor.
8-Bol dol düşünüp kendimi sevdiklerimi masaya yatırıyorum

7 Mart 2020 Cumartesi

Linda'cım

Linda beni bir Noel partisine davet etmişti kilisenin karşısındaki evlerinde. Topluluk ilginçti. Yarısı Türk yarısı İngiliz insanlar... Nedense tedirgindim... Ev arkadaşıyla şahane bir sofra hazırlamışlardı. Hemşehri olduğumuzu anladığım bir adamla sohbet açmaya çalıştım ve adamın birden bire soğuk terler dökdüğünü farkettim. Kekelemeye başladı. Tam o esnada sahneye adamın kendisinden en az bir 20 yaş büyük olduğunu farkettiğim karısı çıktı. Bence tatlı belki biraz kıskanç... Ben rahatım adam korku içinde karısına bakıyor. Ahh dedi, karım da geldi işte. Biz İngiltere'te taşınacağız. Görüldüğü üzre adam kendi yazıp oynuyor ama ne olduğu belli değil. Neyse, gülümseyip başka enteresan bir karaktere yol aldım o partide. Ondan sonraki görüşmelerimizin hepsinde adamın taklidini Linda'ya yapıp delice güldürdüm. Bir süre sonra performans kaygımı bırakıp acaba Linda buna tekrar gülecek mi merakına bıraktı kendini işler. Canım Linda , hep ağız dolusu sesli gülerdi buna. Bu aramızdaki ritüeli çok severdim ve gerçekten orada adamdan aldığım duyguyu iyi aktardığımı beni anladığını hissederdim. Linda'cım iki gündür seni düşünüyorum. Seni çok daha iyi anlıyorum. Hayata nasıl tutunduğunu ancak idrak edebiliyorum. Ne kadar oldu gideli bilemiyorum ama çok özlüyorum. Geçen bir mesajını buldum diyorsun ki seni düşünüyorum. Seneler sonra bile iyi geldi. Hislerimi de senin en sevdiğin şekliyle yani yazıyla aktarmak istedim. Sıkıca sarılıyorum. Dostluğumuzun anısına.

2 Şubat 2020 Pazar

Artık buraya yazmak pek içimden gelmiyor, zaman da bulamıyorum sanırım. Belki bir dönemin sonu gelmiştir. Aslında şimdi üzelerek de farkediyorum ki gelmiş. Dilim artık o kadar yumuşak değil mesela. Çok kızgınım, öfkeliyim. Gündelik hayatımda iş yermde rahatsızlık verecek sistem insanlarıyla birlikteyim. Bir problemi yaratıp bununla yüzleşince elindeki yetkiyi kullanıp seni cezalandıran , bozuşunca selam vermeyen, görmezden gelen, ne kadar parlak olursan ol sena hakkını vermeyen kurumlar insanlar... Hakkımı söke söke alırım ben diye bir durum söz konusu değil; ancak o hakkı almaya çalışırken delirirsin. Para kazanma gibi bir bir zorunluluğum olmasın isterdim. Büyük bir lüks. İşte o zaman tüm bu kirin pasın içine girmeden tamamen kendime yoğunlaşarak buraya da şahane yazılar yazabilirdim belki.Ancak benim dilim artık çok agresif, öfkeli. Kadının kadına yaptığı , erkeğin kadına yaptığı, mevcut sistemin hepimize yaptığı... Zaten tüm bunları her gün yaşıyorken bir de gelip yazmak istemiyorum. Sanırım bir de bunları burada paylaşmak istemiyorum. Öte yandan 40 yaşına giricem. Hem bunun tribini yaşıyorum hem de kafam açılmış gibi sanki. Bir perde kalkmış ve bazı şeyler öylesine parlak görünüyor ki...Terapinin de etkisi olmalı tabii bunda. Yeni bir blog açmam, yazarsam yine gelir buraya yazarım; yıllar sonra ömrüm olur da yaşarsam dilimdeki bakışımdaki değişimi göreyim isterim. Tıpkı burada 30 yaş yazılarımı okuduğumda neşeyle gülmem gibi, 60 yaşıma gelince de 40 yaş tribine gülmek isterim. İşte böyleyken böyle. Güzel şeyler olsun artık.