Yolda izde ağız dolusu fikirle geziyorum. Ders anlatırken
sınıfta bir an kafama bir düşünce takılıyor ve kafamın içinde onu giriş gelişme
sonuç bölümü halinde yazmaya başlıyorum. Hayali yazma işlemi gerçekleştikçe de
içimden ‘Vay, ben bunu nasıl yazdım ki’’
diyorum. Lakin önüme sayfa açıp da işi gerçek eyleme döktüğümde bu kadar
başarılı olamıyorum. Belki de o nedenle yazamıyorum. Bilemiyorum. Bilemiyorum
demişken , sanırım bu kelimeyi en çok 18-20 yaş arası kullanıyordum. Her zaman
kendime hayret edip , bu kadar çok şeyi bilmeyip de nasıl yaşıyorum diyordum. O
sebeple ‘bilmiyorum’ kelimesine ayrı bir antipati duyuyorum.
Koca yaz geçti gitti. Deniz, Ediz geldi İngiltere’den.
Sultanahmet’te gezdik. Ediz’in gözünden İstanbul’u anlamaya çalıştık. O
şaşırdıkça biz güldük güldük. Sonra da içimize bir utanç geldi yerleşti. Gerçi
ağlanacak halimize gülmesek ne olucaktı? Zaten ağlaması burnunda gezen nane
molla tiplerdik. Buna da gülelim istedik. Ediz, Türkiye’de dilenen, dans edip
para toplayan çocuklar gördü, kendince izah edecekti ama o engin İngilizce
leksikolojisi bile buna yetmedi. Ne yapsın? Beş yaşında tertemiz İngiltere’den
geliyor. Etrafta dilenen çocuk hiç görmemiş. O şaşırdıkça biz Deniz’le
birbirimize baktık. Sonra, İstanbul’da kaldırım kullanmıyoruz tabii.
Kaldırımlar arabalar için. Bu arada şu satırları valla ironi olsun diye yazmıyorum. Öylesine
kabul ettim kaldırımların arabalar için olduğunu. Yani ‘kabul etmezsen,
yaşayamazsın’ tarzı bir iç güdüyle. Tamamen insani ve yaşamaya yönelik
hislerle. Yoksa yeminliyim buralarda ucuz ironi yapmamaya. Neyse, Ediz’i takip
ediyoruz bi taraftan. Yürüyor ama düşünceli. Bekliyoruz ama. Sonra bu
dayanamadı dedi ki bize ‘Biz neden yoldan yürüyoruz?’. Ben anlamadım tabii ve
hemen dedim ki ‘Nereden yürüyelim Ediz?’’ Bu yine sustu ve yürümeye devam etti.
Deniz yanıma gelip dedi ki gülerek ‘Gül, İngiltere’de insanlar kaldırımda
yürüyor ya Ediz ondan soruyor neden yolun ortasında yürüdüğümüzü’. Ben buna
dayanamadım başladım gülmeye. Ardımdan da Deniz katıldı bana. Kendimizi
tutmamız mümkün değil. Ediz bize baktı ve neden güldüğümüzü anlamaya çalıştı.
Biz de tam nedenini bilmiyoruz ama bir şeyler çakıyoruz. Bizim gülmemiz sona
ermeyince bize sormaya başladı nedenini.
Valla bilmiyorum demek geliyor içimden ama karşımdaki de buna tav olacak
cinsten değil. Yine de o beş yaş haliyle çok üstümüze gelmedi. Annesi ve benim
fotoğrafımızı çekmeyi teklif etti, tamam dedik. Fotoğrafımızı çekerken araba
geliyor mu diye beş altı kez arkayı kontrol ederek elbette.
Bu yazı şimdilik yarım kaldı ama yine de buraya koyuyorum.
Devamını yazıcam…