1- Çilek reçeli kokusu. Yemeyi sevmiyorum ama kokusu bir sıcaklık veriyor içime. Sanki birazdan kapı çalacak da eve taze süt gelecek gibi. Annem pencereyi açacak , küçük bir cam kaba koyduğu reçelini göstererek dayısının kızına seslenecek ' Dayım kızı Ayşe, reçelim nasıl olmuş'' diyecek . Şimdi bunu aile olmanın verdiği anlık bir mutluluk diye yorumluyorum, o zamanki halimle de büyük ihtimalle rutinin verdiği huzurdu.Çocuklar severmiş düzeni, rutini ve en çok ihtiyaçları olan da buymuş meğer. Gerçi hala çok seviyorum rutinimi. Şu bloğun değişmeyen çehresinden bile belli. Gerçi artık üşengeçlikten...
2- Taze ev baklavası kokusu... Annemin ev tatlısı açan yengesinin imalathane gibi kullandığı genişçe bir apartmanın elma ağaçlı ve tavuklu bahçesine bakan en arka odası. İçindeki her eşya sanki bin yıllık. Yani bu bahsettim yıllar 90 lar olduğuna göre o zaman bile o his. Hiç değişmemişler. Yerde bir oklava ve tatlı açma masası. Bunun özel bir adı olmalı. Açılan tatlılar fırında piştikten sonra bu odanın bir köşesinde beklemeye bırakılıyor. Şerbetleri dökülmek üzere... Çok et yiyen bir ahalisi vardı evin. Mutfağı işkembe ya da haşlama kokulu hatırlıyorum mesela.İşte bu kasap kokulu evin bu minik hünerli odası adeta Charlie'nin çikolata fabrikası, bayram yeri, sakinleştirici bir antidepresan... O odaya girince 15'sem 10 olasım gelirdi. Baklavanın da meğer kafa yapan bir kokusu varmış. Bunu sadece ben anlayabilirim galiba. Başka biri varsa ses versin.
bayıldım ben bu yazıya... yazıda geçen mekanlara, insanlara.
YanıtlaSilJoe'cum teşekkür ederim. Gerçekten sevindim sevmene. Tüm sevgimi yolluyorum sana.
YanıtlaSil