buraya gelip sevdiğim mahsulleri toplayıp gidiyorum. son zamanlarda çok kayıplar duydum sanırım en çok etkileyini Pınar'ınki oldu. Bir arkadaşım vasıtasıyla tanıyordum. Yüz yüze hiç tanışmadım özenle yaptıklarını takip ediyordum. Çocuğum olmamasına rağmen uzun uzun yazdığı anne çocuk blogunda kendimden bir şeyler bulabiliyordum. Nelerle uğraşmış diyordum. Belki benim de sık sık burada yaptığım gibi tamamen kendine acımaktan uzak, ne yaptığını bilen ve gerçekten de mutlu olmayı tercih etmiş bir insan. Allah rahmet eylesin ve inşallah cennet bahçelerinde koşsun .Bana bile uzaktan hayrı dokunmuş bir insan. Belki çok sevimli bir konu değil ama yavaş yavaş kendi yaşıtım insanların da ölümlerini duymaya başladım. Annemle babama bakıyorum kendi yaşıtı insanlar ölünce üzülüp sonra vakurca kabul ediyorlar.Etmeseler ne olacak gerçi? ama ben çok uzun süre o ölen insanda kalabiliyorum. Neyse, aslında diyeceğim şu idi; yaşıma yakın insanların ölmesi hem beni biraz ürpertti, korktum ama yavaş yavaş da buna alışmaya(tam olarak olmasa da) ve farketmeden de olsa üzerime sinen ben ölümsüzüm illuzyonundan kurtulmaya başladım. Sorsanız böyle demem ama sanırım bir tarafım da ne bileyim hiç öleceğini sanmıyor.
Neyse, yine karamsar konulardan devam edelim:) Mayıs'ta kırk yaşıma girmek beni fena çarptı. 2020 ve 40 yaş. Bence resmen 40 yaş krizi yaşıyorum. Toplumun benden beklediği bir insanın yerine getirmesi gereken çoğu şeyi yerine getirmedim; evim arabam yok, kocam yok, çocuğum yok. Eminim çocuk harika bir şey ama ben hiç isteyemedim, belli ki bana ''şu adamı çok seviyorum, ne güzel çocuğumuz olur birlikte' dedirten bir insanla da tanışamadım. Arabayı hala lüks seviyorum ama bu gruptan bir seçim yaparsam bir evim olabilirdi ve çuvallamamış bir evliliğim. Görüyorum tatlı evlilikler var, Allah daha iyi etsin tüm bacılarımın da evliliğini. Kadın olmak kolay değil. Şimdi her şeye biraz da cesurca, aman bana da ne olursa olsun diyebiliyorsam tekliğimden.
Bu sıra mücadele, seçimler , yaşlılık ve kırk yaşımı fazlasıyla düşünüyorum. Konu bunlar olunca da çok sevimli şeyler yazamıyorum.
Bana bu yaz şevk veren 1 2 şey oldu. 1.si Sally Rooney'in Normal People kitabı ve dizisi. Kitap okunacaksa İngilizce okunmalı. Bir de trt2 de yayınlanan sinema kuşağında summer 1993. Gerçek bir hikaye ve insanı klasik çarpan sonlar gibi değil orta çizgiden gelen gol gibi şaşırtıyor şişiriyor. Burayı okuyan da varsa umarım bu leş benzetmemin kusuruna bakmaz. Bazı şeyleri o kadar gediğine oturtmak istiyorum ama yapamıyorum ki. Şimdilik bu kadar. Sevgiyle öpüyorum blogumu.