Okuldan geliyorum ve uzun uzun duvarlara bakıyorum. Bir buçuk senedir fiziksel olarak okula gitmeyince beni ne kadar yorduğunu da unutmuşum. Online hiçbir şey çocuklar için devam ettirilemez bana kalırsa. Ekran karşısında iletişime güç katan her şey yok oluyor;çocuklar için. Yüz yüze daha çarpıcı, eli yüzü gözü farklı hareket ediyor, ayak sallıyor bambaşka bir şey demek istiyor. Öğrendi mi öğrenmedi mi kendine güvensiz mi hissediyor, kıskanıyor mu arkadaşını, rekabet mi ediyor? Bunların hiç biri anlaşılmıyor ekrandan.Çocuklar bana yahep ya hiçci olmamayı öğretiyor. Minik minik öğrendikleri her şey ortaokul eğitimleri sonunda bir yere kavuşuyor, büyük bir şey oluyor amma lakin tamamlanmış mı elbette hayır; zaten tamamlanma ne kadar mümkün olabilir? Onları izledikçe her şeyin bir anda olmayacağı,yavaş yavaş, bazen adımsız bazen 10 adım…Kendi potansiyelini farkedemeyen öğrenciyi itiyorum bazen. Ben görüyorum hadi sen de gör diye. Olmuyor, hazır değilse imkansız bunu görmesi.Korkular içinde oluyor. Zaten çalışsam da ne olacak ki diyor…İkna etmek imkansız. Kaygı içinde izliyor etrafı, acaba yetkin olmadı belli olursa ne yaparım diye.Oysa ki tam da olması gerektiği yerde olması gerektiği durumda. Ya da gereklilikleri öylece kenara bırakalım, tek kelimeyle şahane!
Hayatın güzelliği artık farkediyorum minik minik şeylerde. Kimseden alkış beklememek, bu küçük şeyleri gerçekten sevdiğim için yapmakta. Alkış bekleyen ama alamayan her şey koca bir hayal kırıklığı oluyor. Hayatın anlamını bulmuş sevgi pıtırcığı değilim ama şu kadarcığı da biliyorum artık. Kendi içimde minik minik övgü beklemeden ilerlemek mutlu olmak istiyorum. Güneşli öylesine bir gün. Mükemmel hissediyor da değilim .Dünyaya da mutlu olmak için gelmiyoruz.