Terapiye gitmeye ayak sürümedim. Özellikle terapiye devam edip hayatlarında değişimler farkettiğim arkadaşlarım oldu. Geçen yaz bir öğleden sonra arkadaşımın bana tavsiye ettiği terapistimin telefonunu tuşladım. Tam da bayramüstüydü. Bayram sonrası sözleştik. Terapist dedi ki ilk seansta bir süre sizi tanımak istiyorum aklınıza ne geliyorsa anlatın lütfen. Kadıköy'de sessiz bir sokakta bulunan terapi merkezinde başladım anlatmaya. Açıkçası denemeyi istemiştim ama içten içe değişebileceğime dair umudum sıfırdı. Sade giyimi ve yumuşak ses tonuyla terapistime hemen güvendim.
Terapiye başlarken şikayet ettiğim her şeyin suçlusu bendim. Tam bir başarısızlık örneğiydim. Elime attığım her işi balkabağına döndürüyordum. Kendime bakışım buydu.
Kötü bir evlattım. Annemle babam da sık sık ''neler çektim senden'' deyip dururlardı. Hayatta çuvalladığıma dair büyük gözle görülür kanıtlarım vardı.
Terapi devam ettikçe aslında anlaması kolay gibi görünen gerçeklere ben de uyanmaya başladım. Neden kötü evlattım? Hayatım boyunca annemin talep ettiği kadar olmasa da öğrenim hayatım başarılı geçmişti. En azından girdiğim tüm sınavları kazanmıştım. 20 yaşımdan beri ailemden tek kuruş almamış başarı burslarını toplamıştım. Anne babaların endişelendiği bir konu olabilecek sigara ve içkiye bulaşmamıştım. Otoriteyle sorun yaşamamıştım. Grift bir erkek arkadaşı konusu olup küçük yerde ele güne ailemi rezil!!!! etmemiştim. Koruyup kollardım da ayrıca. Birlikte seyahate de çıktım. Ama yine de tam olarak iyi bir evlat değildim gözlerinde. İsyan nedir bilmedim ama ailem beni bir şekilde isyankar gördü. Kısaca onaylanmadım.
Çevremdekiler meziyetlerimi saydıkça onları susturdum ve hayır aslında öyle değil ben o kadar iyi değilim şu konuda dedim. Sanıyorlardı ki süs olsun diye diyorum; değildi.
Terapi süresince bu konular iyice konuşulmaya su yüzüne çıkmaya başladı. Ayrıntı ayrıntı yazmak istemiyorum çünkü ben de kafama nasıl dank ettiğini bilemiyorum ama farkettim ki ben aslında kötü bir evlat değildim. Belki sizler için çok da sıradan olan bu keşif benim için hayata karşı atılmış büyük bir adımdı. Hem de 37 yaşında! Rahatladım. Hem de öyle rahatladım ki... İstemeden de olsa ailelerin çocuklarına nasıl zorbalık yapıp manipüle ettiğini gördüm. Ben dünyanın en başarısız insanı olsam da sevilmeye değerdim. Her şey kafamda netleşti.
Aslında aydınlanmam terapistin ''Yani bu da mı sizin yüzünüzden, sizin hatanız?'' diye sormasından sonra geldi. Sonra bu soruyu birkaç hafta sonra terapistim yine bana rüyamda soruyor ama farklı olarak da cevap veriyordu; ''Sizin suçunuz değil''diye.
Tabii terapide sadece bunu da farketmedim. Bazı şeyleri de farkedip hemen kabul edemiyorsunuz. Aynı konu üzerinde defalarca konuşup bir noktada iyice kafanıza dank ettiriyorsunuz.
Geçen veli toplantısında dedim ki velilere '' Bakın çocuğunuz 40 da alsa 90 da olsa asıl değeri bu değil. Tüm bunların üstündedir çocuklar. Hiçbir şey yapmasalar bile sevilmelilerdir.'' 16 yıllık öğretmenlik hayatımda kurduğum en doğru cümleydi belki. Çünkü ben hep en iyiyi alırsam sevileceğime inandım; ama insan sırf varlığından dolayı bile sevilmeli.
Tüm bunları kabullenmek, anne baban hakkında bazen çok eleştirel düşünmek tabii ki suçlu da hissettirebiliyor ama neticede bunları anlayıp anne babana düşman olmuyorsun. Sevmeye devam ediyorsun ama işte başaramamışlar, kafaları karışıkmış. Birşeyi doğru verirken temeldeki birşey yanlış oluşmuş.
Bu yollardan giderken çevrene de bakıyorsun. Arkadaşlarımın hayatına, benim gibi özgüvensizlere, fellik fellik kocasından sevgilisinden kaçıp ayrılıkla yüzleşemeyenlere bunu itiraf edemeyenlere... Ama kimsenin suçu yok. Sanırım en önemlisi bunu kafaya iyice yazmak. Ben bunu terapiyle görebildim.Yazdığım kadar kolay da olmadı. Umuyoru herkes kendine ne iyi gelecekse ve en kolay nasıl gerçeklere ulaşıcaksa yolunu bulsun.
Cok guzel. Kendini cok net anlatmissin cekinmeden.
YanıtlaSilAnne babalarimiz da sevilmedikleri icin bizi nasil seveceklerini bilememisler. O yuzden her kosulda kendini sevebilmek en onemlisi.
Sevgiler, J