26 Mayıs 2011 Perşembe

Şu andaki tek arzum

BİR MİSAFİRLİĞE

Bir misafirliğe gitsem,
Bana temiz yatak yapsalar;
Her şeyi, adımı bile unutup
Uyusam...


Melih Cevdet ANDAY

17 Mayıs 2011 Salı

Two days in Paris


it always fascinates me how people go from loving you madly, to nothing at all. nothing. it hurts so much. when i feel someone will leave me i have a tendency to break up first before i get to hear the whole thing. 

here it is. one more, one less, another wasted love story. i really loved this one. when i think that it’s over, that i’ll never see him again… well, i’ll bump into him, we’ll meet our new boyfriend and girlfriend, act as if we had never been together. then we’ll slowly think of each other less and less, until we forget each other completely. almost. always the same for me - break up, break down. drink up, fool around, meet one guy, then another, fuck around to forget the one and only. then after a few months of emptiness, start again to look for true love. desperately look everywhere and, after two years of loneliness, meet a new love and swear it is the one, until that one is gone as well. 

there’s a moment in life where you can’t recover any more from another break-up. and even if this person bugs you 60% of the time, you still can’t live without him. and even if he wakes you up every day by sneezing right in your face, well, `you love his sneezes more than anyone else’s kisses`."

Nina Simone - Just In Time ya da ne tatlısın sen Nina simone

13 Mayıs 2011 Cuma

Sabah kalkıp dünyayı kurtarıcam!

Yarın  beş saat özel dersim var. Ders vermeyi sevmediğimden değil de önünde sonunda iş. En sevdiğini de yapsa bir süre sonra sıkılıp bunalıyor insan. Yarınki derslere de nasıl da hazırlanmam lazım, anlatamam . Hepsine farklı bir konu anlatacağım.  Ama ben ne yapıyorum? Televizyon izliyor, ara ara dergi bakıyorum. Şu yaşa geldim de hala '' Sabah erken kalkar yaparım yeaaa'' geyiğini bırakamadım ya, ne desem boş. Bazen ödevlerini düzenli olarak yapmayan öğrencilere kızdığımda bu düşünceler aklıma gelmiyor değil . Geliyor gelmesine de ben öğrenciyken  öğretmen korkusuna, belki de saygısına kalkar erkenden paşa paşa yapardım ödevimi. Ders hazırlayacağım diye  bu gece dışarı çıkmadım. Yani kendime hep bir şans daha vermeyi ihmal etmem, en azından bu hususlarda. Şimdi bu yazıyı bitirip, saatimi kurucam. Vallahi de billahi de erkek kalkıp dersimi hazırlayacağım .

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Sevdiğim şeylerin listesi/ S harfi ile başlayanlar.

 Üniversitedeyken bir arkadaş manitasına ''Hayatta en sevdiğin şey nedir?'' diye sormuş. Manita da başka bir soruyla karşılık vermiş, ''Hangi harften en sevdiğimi soruyorsun?''. Ben bu soruya o zaman kıçımla ölesiye güldüğümü hatırlıyorum. Arkadaşım, çocuğun koca bir listesi olduğunu söylemişti. Oturmuş ince ince yazmış bunları kağıtlara. Bu incik cincik işlerle uğraşan eleman kısa boyluydu, hem de ölesiye kısa boylu. Böyle yaratıcı şeyler zaten kısa erkeklerden çıkar. Hep daha fazla bilmişlik hali, boyu kadar bir de yerin altında bulunma durumları.İlk başta şans vermediğin adam bir bakmışsın hayatına girmiş de seni yönetiyor. Ah siz kısa boylu erkekler! Ne desem boş. Neyse işte, ben bu en sevdiğin şey nedir, hangi harf muhabbetini saçma buldum bulmasına da, ne zaman bir flörte kalksam bu soruyu sordum . En çok da muhabbetin kangren olduğu anlarda. Ve ne oldu dersiniz?  Tuttu! Vallahi de billahi de tuttu! Karşımdaki her seferinde başka harfleri de sor, beni keşfet yanlışlarına düşüp kendinden geçti. Demek ki bu kısa boylu elemanların bir bildiği var.

  Sonuç olarak sadete gelirsek benim S harfinden en sevdiğim şey ''soba''. Ne güzel üstünde çay demle, su ısıt, köşesinde annen saçını yıkasın, sabah ekmek kızart çıtır çıtır bir de üstüne tereyağı. Ne tatlı! Şimdi bir fotoğrafını koyayım da hatrı kalmasın.

8 Mayıs 2011 Pazar

Pislikoğlu pislik

 Dün nerdeyse bütün gün çalıştım. Şikayetçisi değilim. Birlik'te kendimi yırtıp da laf anlatamamaktan iyidir. Neyse, akşama 122c ile eve dönerken Real'e bir uğrayayım da alışveriş edeyim dedim. Mekan kavramım değil de zaman kavramımı kaybettiğim, unuttuğum için alışveriş dışında herşeyi düşünerek, market arabasında çocuk gönlü yapıyormuş gibi gezdim. Sonradan aklım başıma geldi de beş dakikada alacağımı aldım, kasaya yönlendim. Kasalar tabii ağzına kadar dolu, kasiyerler stresli. Tam sıra bana geldi ki kasa bozuldu. Arkamda da saysan arabası ağzına kadar dolu altı insan var. Kadın dedi ki ''Sizi yan kasaya alalım hanımefendi''.  Yan kasaya geçerken de herkes sırasını bildi, tabii bir ayı dışında herkes. En arka sırada duran adam ve karısı hemen geçmişler diğer kasaya. Ben de uyardım tabii ki,'' Pardon ama benim sıram ''dedim. Bu konuşan ayı ise bana ''O az evveldi, kasalar değişti. Şimdi sıra bizde'' dedi. Bu sırada arkamdan cık cık sesleri yükseldi, ama sadece cık. Bu cık cıklardan güç alabilirdim, almamayı tercih ettim. Yumruklarımı sıkıp derin bir nefes aldıktan sonra, 'Buyurun buyurun, nasıl da düşünemedim. Tabii ki sıra sizde'' dedim. Arkamdaki çoğunluktan gülme sesleri geldi bu esnada. Ben artık o kadar sinirlenmiştim ki adamın aldıkları kasadan geçerken arkamı dönmeyi tercih edip içimden 'Öküzoğlu öküz, hayvanoğlu hayvan, sana değil karına acıyorum'' gibi laflar geçirmeye başladım ama nafile sinirimi alamadım. Şimdi burda belki büyük harfle yazarsam biraz rahatlıycam. PİSLİKKKK, ERKEK OLSAM YİNE AYNI HAYVANLIĞI YAPACAK MIYDIN BANA? KUŞBEYİNLİİİİİ, .  Olmuyor, ne yapsam alamıyorum sinirimi. Kavgaya devam!

4 Mayıs 2011 Çarşamba

1 Mayıs 2011 Pazar

Tiffany'de Kahvaltı

 Tiffany'de Kahvaltı'nın filmini henüz izlemedim ama kitabını keyifle okudum. Kitabı okuyunca aklıma gelen ilk isim Marilyn Monroe oldu. Sanki filmde Audrey Hepburn, Marilyn Monroe'yu oynamış. Marilyn gerçek hayatta nasıl hep daha fazla sevgi istediyse, Audrey de kitapta aynı role bürünüyor. Bunları düşünürken, geçende D&R'DA Truman Capote'nin bir kitabına rastladım. Kitabın yarısında öyküler diğer yarısında ise Truman'ın insanlarla yaptığı röportajlar var. Röportaj yaptığı insanlardan biri de Marilyn. Ayak üstü okuduğum için çok detaylı hatırlamıyorum ama ölüm kalım meselelerinden ve yine Tiffany'de Kahvaltı'ya konu olabilecek şeylerden bahsediyorlardı. Bu sebeple Tiffany'de Kahvaltı'nın ilham perisinin Marilyn'in olabileceğini düşündüm. Benim çıkarımım baştan sona yanlış da olabilir tabii de ben kendi içimde buna yüzde yüz inandım gitti.