Vedalarda oldu bitti zorlanıyorum. Bu hafta uzun zamandır ders verdiğim ve artık Türkiye'den ayrılacak olan iki öğrencimle vedalaştık. Biri İsveç'e biri İngiltere'ye dönüyor. Ben öğreti delisiyimdir. Birinden bir şey öğreneyim onu da kendi öğretim yapayım diye deliye dönerim. Öyle ezbere iş olmayacağını da bilirim ama bu merak beni kendine bağlar insanlara küçük küçük sokulurum. Bu iki öğrencim de bana epey bir şey öğrettiler. Zaman zaman itip silkelediler. Ben de onlara Türkçe, İstanbul'da yaşam taktikleri verdim. Neticede ikisiyle de çok iyi anlaştım ve sevdim. Gitmelerine de üzülüyorum elbette. Neyse, bu fotoğrafı da buraya koyuyorum ki yıllar sonra ömrüm olur da yaşarsam dönüp bakayım ne de güzel günler olduğunu kendime hatırlatayım. Malzemem insan ve hikayeler işte...
28 Haziran 2017 Çarşamba
18 Haziran 2017 Pazar
hafıza
Fil hafızam beni öldürücek. Neden çoğu şeyi hatırlıyorum? İnsan dört yaşında yalancı memeyi nasıl bıraktığını hatırlar mı? Ben hatırlıyorum. Hatırladıklarım içinde çocukluk arkadaşım Sariye de vardı. Çocukluk derken de sanırım 5-9 yaşları arasında... Çocukluğumun en belirgin yıldızıydı Sariye. Koca bahçede sabah başlar öğle yemeğini onlarda yer uçsuz bucaksız çocukluğumuzun keyfini çıkartırdık. Sariyeler Osmaniye'den gelmişlerdi. Sariye Esmer kısa boylu çok konuşkan dışa dönük ve bıcır bıcır bir kızdı. İlk karanfillli kurabiyeyi onlarda yedim. Hatta Toyga çorbası adı verilen bir yemek olduğunu da. Aynı yemeği yıllar sonra market raflarında knorr hazır çorba köşesinde görecek ve şaşıracaktım. Toyga çorbası şahaneydi! Facebook çıkınca ilk iş Sariye'yi aramak oldu facebooktan. Çünkü anne babası tayin istemiş ve memleketlerine dönmüşlerdi ve araya uzunca bir zaman girmişti. Sariye'ye mesaj attım facebook'tan; ama beni hatırlamadı:) Kız benim anılarımda çok taze olduğundan ben ısrarla illa hatırlatıcam diye debelenip durdum. Sariye de baktım hatırlayamadıkça çok mahpçup oluyor ve üzülüyor... Dedim ki Sariye'cim üzülme, ben seni anlıyorum; ama şahane oyunlar oynadık küçükken ve sen benim en şahane çocukluk arkadaşımdım.Bir gülme bir de üzülme ikonu yazdı. Zavallı kızcağız kafayı yemiş olduğumu da düşünmüş olabilir tabii. Neyse, ekleşmedik ama ortak tanıdıklarından haberlerini alıyordum. Çok genç evlenmiş akabinde boşanmış ve boyu kadar oğlu varmış. Hemşire olmuş yine bıcır bıcır derken... Dün arkadaşlarla şahane bir yemek yedik ve o kadar güldük ki delice . Eve geldim açtım fcebooku ''Sariye arkadaşımız bir kaza sonrasında vefat etmiştir''yazıyor. Bendeki etkilerini yazmak saçma tabii...Üzüldüm çok. Hayat dolu bir insan olmaya devam etmiş yetişkinliğinde de aynen çocukluğundaki gibi. Annesi babası ve oğlu... umarım zaman ilaç olur bir şekilde. Kendisi de nurlar içinde yatsın... Bunlar çok klişe ama insana da iyi geliyor bir parça. Hayatta iyilikten güzellikten başka bir şey kalmıyor insanın yanında.
4 Haziran 2017 Pazar
Annemin bir halası vardı;uzaktan bir hala. Kızını çocuk yaşta kaybetmiş sonra da kocasını ...O sıralarda da durumlar artık nasılsa tek başına evinde yaşamayı mı tercih etmemiş annemin dayısının bir odasına sığınmış. Evin arka tarafında bir oda... Benim için kabus gibiydi oda. Aslında ferahtı. Bir yatak, bir gardrop güneş alan koca pencereler ve duvarda sert sert bakan Mehmet Akif Ersoy'a benzeyen bir adam;kaşlar çatık. Halanın babası;kadı baba. Kadıymış şimdinin hakimi. Biz annemle bu halayı çokca ziyaret ederdik. Beş kişilik evde hep kendi başına otururdu.Evin düzeni nasıldı o zamanki aklıımla buna çok dikkat etmemişim. Balkona çıkardı tek başına. Ben pencereden bakarken onu dalgın dalgın omuzları düşük denize baktığını hatırlıyorum. En fazla 65 75tir o sıralarda diye düşünüyorum. Denize gidilirdi, video player olması sebebiyle hep o evde toplanılırdı, kapı önlerine çıkılırdı;ama o öyle arka odasında otururdu. Bazen okuldan gelirken pencere kenarında otururduğunu görürdüm. Bir yerlerden dönerken mahalleye girişte sizi karşılayan yaşlılar vardı;pencere kenarlarında oturur, uzun uzun bakar belki bir kısmı da tesbih çekerdi?Bir dönem çocuk genç olmuşlardı, çocuklarına köfte yapmışlar denize götürmüşlerdi. Benim için yeni yeni başlayan hayat onlar için çoktan bitmişti de şalter kapanmış ölüm bekleniyor gibi. Şimdi mahallede pencere önünde karşılama yapan yaşlı da kalmadı. İnşallah kimse de kendini öyle bir yaşlılığa mahkum etmez. Neyse bu hala'yı nereden hatırladım? Geçen annemle konuşurken dedim ki, beni hep birşeyler aldırmaya yollardı ve katiyen para üstünü geri almazdı. Ben para üstünü verince ''Ay o ne, istemem ben istemem. Sen şeker alırsın '' derdi.Bana verirdi. Bir de öyle bi tatlılık vardı mahallede genel olarak. Şükür arsız olmadık. Benim için şahane zamanlardı; Salli Hala ve daha nicelerini böyle yavaş yavaş hatırlıyorum ve unutmamak için de yazmak istiyorum. Çocukluğumda yaşlı insanlarla çok arkadaşlık ettim. Güzel güzel beni dinlediklerini hatırlıyorum, gülümseyerek. Huzur içinde uyusunlar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)